Detroit Become Human inceleme | Gelecek simülasyonu!
Bileni biraz az olsa da Fahrenheit oyunu ile hikaye odaklı hatta temellerini buna dayandıran bir oyun ile karşımıza çıkan David Cage yani Quantic Dream, oyun dünyasına Heavy Rain gibi muhteşem bir oyun bırakmıştı. PlayStation sahiplerinin halen favori oyunlarından biri olan bu yapım, Beyond: Two Souls ile Cage’in başarısını devam ettirse de bu oyunda yine harika bir hikaye olsa da oynanışı fazla kısması ile eleştiriler aldığını da biliyoruz. Görünüşe göre Cage ve Quantic Dream bundan fazlasıyla iyi bir ders çıkararak PS4’ün 2018 yılında en merak edilen oyunlarından biri olan Detroit: Become Human ile sağlam bir şekilde geri döndü. 25 Mayıs tarihiyle piyasaya çıkacak olan oyun ön satış döneminde 209 TL, 25 Mayıs sonrası ise 299 TL fiyatlandırmaya sahip olacak. Oyuna döndüğümüzde ise yine bir Quantic Dream ve David Cage klasiği Heavy Rain ve Beyond Two Souls gibi, ayrıca Last of Us, Life is Strange ve Until Dawn gibi oynanıştan ziyade hikayenin tamamen ön plana çıktığı, oyundaki her adımınızın ve her kararınızın bir sonraki ve hatta oyunun sonunu etkileyeceği bir oyun mekanizması ile karşı karşıyayız. Oyunda başlıkta da görebileceğiniz gibi androidlerin insanlara yardımcı olduğu bir evrende geçiyoruz. 2038 yılında geçen yapımda “Android şehri” olan Detroit, amaçları sadece insanlara hizmet etmek olan gelişmiş androidlerle yenilenmiş bir şehir görmekteyiz. Kaosun eşiğinde duran bu cesur yeni dünyada üç android karakterin rolünü üstleniyoruz. Bu karakterlerimiz ise hizmetçi olarak görev alan Kara ve Markus ile beraber programlanmış davranışlarından sapmış olan androidleri yakalamayla görevli gelişmiş bir polis olan Connor adlı androidlere sahibiz. Bu üç androidin hikayesinden oluşan oyun, ilk saniyesinden itibaren kararlarınızın o sahnedeki ve bölümdeki gidişatını etkileyebileceği şekilde, yani David Cage tarzında hazırlanmış. Bu nedenle oyunda oldukça detaya önem vermeniz ama aynı zamanda süreyi de iyi kullanmanız gerek. Oyunda her ne kadar bir sayaç olmasa da fazla vakit geçirmenizin ya da size verilen görevlerin yapış süresini uzatmanın da bazı bedelleri olabiliyor. Oyunda yan görev mantığı da isteğe bağlı yapılabilecek görevler olarak dikkat çekmekte. Bu görevleri yapmak ya da yapmamak sizin elinizde. Yapmanızın artısı olabileceği kadar dezavantajı da oluyor. Buradan hareketle hem mantıklı hem de duygusal bir hareket halinde olduğunuzu, zamanla oyunun sizi içine çektiğini görebilirsiniz. Oyunda aslında sizi tekrar oynatmak için gidiş yolu haritası da mevcut. Yaptığınız seçimlerin bir klasik olarak dünya genelinde yüzdelik oranla ne kadar seçildiği falan da gösteriliyor. Ancak her bölüm sonunda çıkan bu harita aslında nerelerde farklı seçimler yapabileceğinizi de gösteriyor ki bu açıkcası bir sonraki oynayış zevkini biraz baltalıyor. Çünkü örneğin bir yerde silah almanız gerekirken bırakırsanız hangi sonuca doğru gidebileceğinizi sonuç belli olmasa da görebilmek bence biraz keyif kaçırıyor. Hiç bilmeden yeniden oynamak daha zevkli olabilirdi. Oyunun ise iki zorluk derecesi mevcut; Sıradan ve Tecrübeli. Tecrübeli olan bu tarz oyunlara aşina olanlara yönelikken sıradan versiyonu daha çok hikayeye odaklanan ve daha rahat oynanabilen şekilde hazırlanmış. Bu nedenle daha önce bir tecrübeniz varsa elbette tecrübeli olan versiyondan, ilk defa bu tarz bir oyun oynayacaksanız sıradan versiyondan devam etmeniz daha doğru bir seçim olacaktır. Yani Detroit: Become Human için HBO’nun Westworld adlı dizinin tam tersi gibi bir oyundayız diyebiliriz. Westworld’de insanlar bir robotik diyara giderken burada robotlar ABD’deki Detroit’de yer alıyor ve hayatta kalmaya çalışıyor diyebiliriz. Çünkü oyunun duygusal tarafına baktığımızda bir distopya olduğunu görebiliriz. Çünkü insanların birçok işini alan androidlere kaptırması sebebiyle insanların birçoğu androidlerin varlığına karşı çıkıyor ve hatta saldırgan olabiliyorlar. Bu ortamda bir android olmak ise oyunun hikaye akışı ve yaşanan olaylarda ister istemez sizi duygusal olarak etkilemeyi başarıyor. Hatta bazı anlarda karar vermeniz gerekirken gerçek hayatta olduğu gibi duygu ve mantık arasında kalabiliyorsunuz. Sonuç olarak elimizde Fahrenheit, Heavy Rain, Beyond Two Souls, Life is Strange ve Until Dawn gibi yapımları sevenler için oldukça ilgi çekici, kendisine bağlayan ve güzel bir oyun ortaya koyulmuş. 209 TL ön satış, 299 TL normal satış fiyatına sahip olan oyun özellikle bu tarzı severler ve tekrar tekrar oynanabilirliği sayesinde bu paraya rahat rahat alınabilir yapıda gibi. Ancak TL açısından düşündüğümüzde söz konusu dolar kurları neticesinde olsa da pahalı bir oyun olarak da kabul edebiliriz. Özellikle oyunu satın almadan önce ücretsiz ve ilk bölümünü içeren demosunu birkaç kere oynamanız mantıklı bir seçim olacaktır. İyi oyunlar..